top of page

46. Mektup

Agâh Bey,


Merhabalar.


Size semâşa adını verdiğim, yeni edindiğim hobimden bahsedeceğim. Gökyüzünü seyrediyorum. Bir akşamları bir de sabahları bakıyorum. Her bir nesne biraz daha batıya doğru hareket etmiş oluyor.


Kafamı yukarı çeviriyorum ve müthiş. Pırıl pırıl konuşuyorlar. İnsanlık olarak kendimizi böyle bir keyiften mahrum bırakıyor olmamız gerçekten inanılmaz. Şunlara mit yazmayacaksın da ne yapacaksın? Bir takım astro notlar alıyorum tabi gözlemlerime dair. Kendi tarihimi, her şeyin tarihini yıldızlardan öğrenmişim.


Kimi zaman, hatta belki çoğu zaman, sözcüklerle değil imgelerle düşünüyorum, primary process dedikleriyle. Bunları, aklıma geldikleri esnada kelimelerle aktarmaya çalışmak bir çeşit çeviri işlemi olduğundan bocalamama sebep oluyor o an. Akışı inkıtaya uğratıyor. Üstelik çeviride anlam kaybına da uğruyor. İmgelerin, veya hayallerin, sözel olanlardan daha yakın olduğunu düşünüyorum insana.


İştah, iyileşme emaresi. İştahsızlık, ölüm. Peki ya ölüm iştahı?


EspressoLab’ın bu denli bir ruhsuzluğu, herhangi bir utanma emarasi göstermeksizin, bir yerde değil her yerde olabilme özgüvenini gerçekten takdir ediyorum.


Bazı şeyleri yaşandıkları esnada anlatmak çok anlamsız hissettiyor. Yaşıyorum işte, it is, why talk about it?


Ve bazı şeyler de ejderha görme umuduyla yattığım rüyada kurak bir kurbağa görmek kadar hüsran verici.


İtidal, iştiyak, imtiyaz.


Bir şeye bakamıyorum, bir çocuğa veya şiire, gözlerim doluyor. Hayretten veya şefkatten. Zaten çocuk ve şiir ya göz doldurur ya göğüs doldurur.


Müdanasız. Râm olmamak. Ant.


Julian Assange’ı serbest bırakmışlar Haziran’da.


Hakkımdaki yargılarınızla nasıl mücadele edebilirim Agâh Bey?


K.

0 comments

Recent Posts

See All

43. Mektup

Comments


bottom of page