1 şubat 2025
- Aisha K.
- Feb 7
- 1 min read
Updated: Feb 13
those who die before they die won’t die when they die.
dün gece, ölüm ritüellerinin -cenaze hazırlıklarının yani- kişiler ölmeden yıllar önce başladığı ve insanların ölürken yalnız olmaları gereken bir dünyada, ölmek üzere olan yaşlı bir kadını izledim.
ki izlemek özlemektir.
kadınsa ölümünü bekliyordu, izliyordu veya. vakti geldiğini anladığında, huzur içinde canını teslim etmek için ağaçlık bir tepeye çıktı, son birkaç kez öksürdü, çişini yaptı, temizlendi ve son nefesini verdi. mahremiyetine hürmeten uzaktan seyrettim sadece. hayatın doğal bir parçası olan bu hadise gerçekleştikten sonra, bir çeşit sorumluluk bilinciyle bedenini yüklenip kocasına taşıdım.
ilk kez bir cenazeyi sırtlanmış (üstlenmiş?) oldum böylece. ama bütün bunlar o kadar hayatın doğal akışının bir parçası ve olması gereken bir şey gibiydi ki, kadın aşinam olmasına rağmen, ölümü acı bir son değil, yeni bir başlangıç gibi hissettirdi.
döner durur dünya. felekten zerreye her şey dönüyor. yaşadığım mütemadi baş dönmesi de bundan mütevellit. zamanın akışı, doğum, aşk ve ölüm, hepsi baş döndürücü. ve aşk, uğruna başını da yakmaya, bağrını da yakmaya, gemileri de yakmaya değecek kadar güzel bir şey.
bunlar olmadan önce john berger’in uyumaya yatmak isimli kitabını karıştırmıştım bir kitapçıda. adalet ağaoğlu’nun ölmeye yatmak kitabını hatırlatmıştı tabi.
uyumak ölmek, ölmek uyanmak olduğuna göre, kronik uyku krizleri yaşadığım (yani canla başla uyumaya=ölmeye direndiğim) bir dönemde, uykumda ölmek ne diyor bana?
uykuya uyanmak, uykuma uyanmak, uykumauyanmak, uykumayanmak. uykummak.
Comments